3/08/2024

Mart 1984 Tarihli "Devrimci Enternasyonalist Hareket Deklarasyonu"na Bazı Temel Eleştiriler (Marksizm-Leninizm Bayrağı Altında yazı kurulu)

1980’li yıllarda Hindistan’da yayımlanan “Marksizm-Leninizm Bayrağı Altında” (“Under the Banner of Marxism-Leninism”) dergisi yazı kurulu tarafından kaleme alınmış olan aşağıdaki yazıyı, uluslararası planda komünist iddialı akımlar arasındaki güncel ideolojik mücadele açısından hâlâ merkezî önemini koruyan bazı sorunları ele aldığı ve temel olarak bizim bu sorunlara bakış açımıza uygun olduğu için Türkçeleştirerek yayınlıyoruz. - Enternasyonal Marksist-Leninist Arşiv.

kaynak: Marksizm-Leninizm Bayrağı Altında (Under the Banner of Marxism-Leninism), Sayı 4, Temmuz 1986, https://indiainstruggle.files.wordpress.com/2012/11/en-banner-nr4-ocr-2.pdf



s. 100

MART 1984 TARİHLİ "DEVRİMCİ ENTERNASYONALİST HAREKET DEKLARASYONU"NA BAZI TEMEL ELEŞTİRİLER

Mart 1984'te sözde Marksist-Leninist Parti ve Örgütlerin İkinci Enternasyonal Konferansı'nda oluşturulan "Devrimci Enternasyonalist Hareket"(*), kendi açıklamasına göre, gerçek Marksist-Leninistler ile mevcut çeşitli revizyonist eğilimler arasında net bir sınır çizgisi çizmek ve eski sosyalist ülkelerde kapitalizmin birçok yerde restorasyonu nedeniyle aldığı yenilgilerden sonra, bu deneyimleri değerlendirerek ve uluslararası proletarya için genel bir çizgi, strateji ve taktikler formüle ederek yeniden inşa etme sürecini başlatmayı amaçlamaktadır (Bkz. "Kazanılacak Bir Dünya", No. 2, Mayıs 1982, s. 1).

Bir yandan, buradaki birçok sözde "Marksist-Leninist" grup ve güçler arasında yaygın olan dar milliyetçi düşünceye şiddetle karşı çıkıyoruz. Eğer proleter enternasyonalizmi sadece sözde hizmet edilen bir şey olarak kalmayacaksa, tüm gerçek Marksist-Leninistler için acil bir görev ve ödev olan proletaryanın enternasyonal birliği uğruna şu ya da bu örgütsel biçim içinde çabalamak, bu grup ve güçler için böyle [bir aciliyete sahip] değildir. 

Ama bizim görüşümüze göre, "Mao Zedung Düşüncesi" ve “süper güçler teorisi” gibi iki oportünist ideolojik sütuna dayanan, dünya Marksist-Leninistlerinin yeniden birleşmesi sürecini ilerletme yönündeki bu özel girişim, çürük temeller üzerinde yükselmektedir ve daha en başından itibaren, kendi içinde parçalanmanın ve geçmiştekilere benzer yeni felaketlerin tohumlarını içinde barındırmaktadır.

------

(*) DEH'in oluşumuna katılan örgüt ve partiler şunlardır: Hindistan Komünist Partisi (Marksist-Leninist) Merkezi Yeniden Örgütlenme Komitesi, Seylan Komünist Partisi, Komünist Ajit/Proh Kolektifi (İtalya), Trento Komünist Komitesi (İtalya), Bangladeş Komünist Partisi (Marksist-Leninist), Kolombiya Komünist Partisi (Marksist-Leninist) Mao Zedung Bölgesel Komitesi, Peru Komünist Partisi, Türkiye Komünist Partisi (Marksist-Leninist), Haiti Enternasyonal Devrimci Grup, Nepal Komünist Partisi (Mashal), Yeni Zelanda Kızıl Bayrak Grubu, Nottingham ve Stockport Komünist Grupları (Britanya), Proleter Komünist Örgüt, Marksist-Leninist (İtalya), Purba Bangla Proletarya Partisi (Bangladeş), Kolombiya Devrimci Komünist Grubu, Hindistan Devrimci Komünist Partisi, ABD Devrimci Komünist Partisi, Dominik Cumhuriyeti Devrimci Komünist Birliği, İran Komünistler Birliği (Sardebaran), Hindistan Devrimci Komünist Partisi Yönetici Komitesi.

Bu yeni Enternasyonal Hareket'in oluşturulmasına hazırlık olarak Ağustos 1980'de "Marksist-Leninist" Partilerin Birinci Enternasyonal Toplantısı yapıldı ve bu toplantının sonucunda 13 örgüt tarafından imzalanan bir Ortak Bildiri yayımlandı. Bu "Bildiri" ile 1984 "Deklarasyon"unun imzalanması arasında bazı yeni gruplar ve örgütler katıldı ve bazı gruplar ve örgütler de ayrıldı, ama bunlar hakkında hiç bir açıklama yapılmadı.

......

s. 101

Kuşkusuz, bugün "Mao Zedung Düşüncesi"ni ve Mao'nun ölümünden önceki Çin Komünist Partisi çizgisini savunma temelinde birleşmek mümkündür. Deng-Hua [Deng Şiaoping ve Hua Guofeng -ç.n.] revizyonistlerine ve Brejnev revizyonistlerine karşı çıkmak, şu ya da bu "süper güç" ile uzlaşmayı reddetmek, "üç dünya teorisi"nin en kötü karşı-devrimci sonuçlarına karşı durmak mümkündür. Ancak bu yeterli değildir ve revizyonizmden gerçek bir kopuş oluşturmaz. Böyle bir birlik, köklerde yer alan konuları ve sorunları ele alamaz. Sınır çizgisini buradan çizmek, gerçekte, hiçbir şey olmamış gibi devam etmek anlamına gelir. Bu, oportünizmin gelişmesinin yıkıcı sonuçlarıyla aynı fikirde olmamak ama onun kökenleriyle de hesaplaşmamak, onları dokunulmadan bırakmak anlamına gelir.

Bugün ihtiyaç duyulan şey, Marksist-Leninistlerin, kapsamlı bir eleştiri ve özeleştiri ruhu içinde, hataları kamuoyuna açık olarak ortaya çıkarma ve örtbas etmeme ruhuyla, Stalin'in ölümünden önceki ve sonraki tüm teori ve pratiği, MARKSİZM-LENİNİZMİN KLASİKLERİNİN (MARX, ENGELS, LENİN VE STALİN'İN) SAVUNUSU TEMELİNDE özenli bir şekilde analiz etmeleridir. Modern revizyonizmin ideolojik etkisi ancak bu şekilde ve bu tür bir çalışma yoluyla devrimcilerin saflarından silinebilir. Revizyonizmin ve oportünizmin her biçimine karşı böyle bir mücadelenin yokluğunda, dünya Marksist-Leninistlerinin ilkeli bir birliği tasavvur edilemez.

1. KONFERANSA ÇAĞRI YAPMA VE ULUSLARARASI MARKSİST-LENİNİST GÜÇLERİN BİRLİĞİNE ULAŞMA YÖNTEMİ ÜZERİNE

Marksist-Leninist yöntem, ideolojik ve örgütsel sorunlar arasında çok açık bir ayrım yapar. Örgütsel meselelerin kesinlikle gizli tutulması gerekirken, temel ideolojik sorunlar devrimci işçiler ve dünya devrimci ve komünist hareketi önünde AÇIK VE KAMUSAL OLARAK tartışılabilir ve çözüme kavuşturulabilir, ve tam da böyle tartışılmalıdır ve çözüme kavuşturulmalıdır. Bu, devrimci KİTLE ÇİZGİSİ’bir ilkesidir, BÜROKRATİZME ve KENDİNİ BEĞENMİŞLİĞE karşı bir ilkedir, kitleleri eğitmenin bir ilkesidir.

Bu ilkenin, yayınlarında Kültür Devrimi'ne bağlılıklarını yüksek sesle ilan eden ama yine de onun en temel derslerinden biri olan HERKESİN ÖNÜNDE AÇIK VE ALENİ TARTIŞMA dersini; Marx, Engels, Lenin ve Stalin'in öğretileri ve uygulamalarıyla tamamen uyumlu bir olan bu dersi reddeden veya uygulamayan parti ve örgütler tarafından ihlal edilmesi daha da tuhaftır.

……

s. 102

Devrimci kitle çizgisi ilkesi, yani tüm Marksist-Leninistlerin karşı karşıya olduğu temel ideolojik ve politik meselelerin kamuoyu önünde açık olarak tartışılması, Devrimci Enternasyonalist Hareket (DEH) üyeleri tarafından en başından beri, yani Birinci Uluslararası Toplantı’nın hazırlık döneminden itibaren ihlal edilmiştir. DEH’in organizasyonunda öncü rol oynayan ABD Devrimci Komünist Partisi ve Şili Devrimci Komünist Partisi (ikincisi artık yok) özellikle eleştirilmelidir. 

Birinci Konferansa hazırlanırken benimsenen yöntem, diplomatların kapalı kapılar ardında karar almasıydı. Konferansta tartışmanın demokratik olarak yürütülmesinin konsepti, katılımcıları, yapısı ve yöntemleri açık bir şekilde tartışılmadı. Farklı görüşlere sahip olan ve kendilerinden ilkeli bir eleştiri beklenebilecek (kısmen kardeşlik ilişkilerinin olduğu) bazı Marksist-Leninist güçler dışlandı(*). İdeolojik belgeler gizli tutuldu ve konferansın sonunda, imzacılar arasında deyim yerindeyse en düşük ortak paydayı temsil eden bir "Ortak Bildiri" yayınlandı. ABD DKP ve Şili DKP tarafından hazırlanan "Taslak" belgeye ilişkin Konferansta yapılan tartışmalar, farklılıklar ve eleştiriler açıklanmadı(**). Konferanstaki tartışmanın gidişatına ışık tutulmadı. Pozisyonlar hesap verilmeden değiştirildi. Kimlerin neden davet edildiği, hangi gerekçelerle konferansa katılmadığı, kimlerin konferansa katıldığı, kimlerin hangi gerekçelerle "Deklarasyon"u imzalamamayı tercih ettiği açıklığa kavuşturulmadı.

İkinci Konferansta da temel ideolojik konulara ilişkin kamuoyuna açık tartışma, açık eleştiri ve özeleştiri eksikti. Yine "Taslak" belge ve 1980 "Bildiri"si ile ilgili olarak da hesap verilmeden pozisyon değişiklikleri yapıldı. Deklarasyon'a yönelik eleştirilerimizde bu değişiklikleri bir ölçüde ortaya koyacağız. Her bir tarafın belgelerinin, kendi saflarında gerçekleştirilecek tartışma ve istişareler için tüm tarafların erişimine sunulması gerektiğini düşünüyoruz. Tartışma Devrimci örgütlerin üyelerinin ve sempatizanlarının katılımının mümkün olacağı şekilde açık yürütülmelidir ve önceden tamamlanmış pozisyonlar dayatılmamalıdır. 

……

s. 103

2. 'MAO ZEDUNG DÜŞÜNCESİ'NİN ANTİ-LENİNİST İNŞASI ÜZERİNE

"Mao Zedung Düşüncesi"nin nasıl tanımlanacağı konusunda çeşitli örgütler arasında geçmişte ve bugün farklılıklar olduğu açıktır. Ancak bu konferanslarda benimsenen yöntemin karakteristik özelliği, bu konudaki tartışmanın belgelenmesi ve belirli pozisyonların benimsenmesinin ardındaki nedenlerin net bir resmini vermeden, bu konudaki pozisyonların değiştirilmesidir. Böyle bir yöntemin Marksist-Leninist eleştiri ve özeleştiri yöntemiyle temelden çeliştiğini düşünüyoruz.

Gerçi 1984 "Deklarasyon”unun bugüne kadarki en son versiyonunda, "Mao Zedung Düşüncesi", Çin Komünist Partisi’nin IX. Ulusal Kongresi'nde olduğu gibi, yeni bir çağın Marksizm-Leninizmi olarak tanımlanmamaktadır. Deklarasyon, her ne kadar hâlâ emperyalizm ve proleter devrim çağında yaşadığımızı yinelese de ve Leninizmin temel ilkelerinin geçerliliğini yitirmediğini ve düşüncemizin teorik temeli olarak kaldığını vurgulasa da ("Deklarasyon", s. 15) bu kozmetik eklemeler, "Mao Zedung Düşüncesi"nin yine de "Marksizm-Leninizm'in gelişiminde yeni bir aşama" (aynı belge) olarak tanımlandığı gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Bu, Leninizmin söz konusu çağın [emperyalizm ve proleter devrimler çağının -ç.n.] koşullarında geçerli olmadığı ve birçok temel açıdan modası geçmiş olarak kabul edilmesi gerektiği anlamına gelmektedir. Bu da deklarasyonun imzacılarının (bu örgütlerin pek çoğunun kendi yayınlarında da görüldüğü gibi) Leninizmi bu tek ve aynı çağda bile geçerli görmedikleri anlamına gelmektedir. Leninizm onlar tarafından bugünkü devrimci mücadelemiz için yeterli bir silah ya da eylem kılavuzu olarak görülmemektedir. 

Marksizmin Leninizme doğru daha da gelişmesi, kapitalizmin tekelci kapitalizm aşamasına girmesiyle, yeni bir dönemin, yani emperyalizm ve proleter devrim çağının başlamasıyla ayrılmaz biçimde bağlantılıydı. Leninizmin Marksizmle ilişkili olarak temsil ettiği bu tür çığır açıcı bir gelişme, tek ve aynı çağın koşullarında mümkün değildir.

"Deklarasyon"da ifade edilen konum, bu anlamda Marksizm-Leninizmden ciddi bir sapmadır ve Leninizmin "emperyalizm ve proleter devrim çağının Marksizmi" (Stalin) olarak savunulması gerçeğini dikkate almamaktadır. Oysa Leninizmin bu şekilde savunulması, ister Kruşçev revizyonistlerinin kisvesi altında ortaya çıksın ve "Leninizmin daha yaratıcı bir şekilde gelişmesi"nden söz etsin, ister kendisini "Marksizm-Leninizmin gelişiminde daha ileri bir yeni aşama" olma tabelası altında konumlandırsın, modern revizyonizmden en temel ayrım çizgilerinden biri olmaya devam etmektedir. 

Ayrıca, böyle bir yaklaşımda, Mao Zedung sorunu özünde "Mao Zedung Düşüncesi"nin tanınması sorunu olarak sunulmaktadır.

—---

(*) Bkz. ABD Devrimci Komünist Partisi ve Şili Devrimci Komünist Partisi'nin "Taslak" belgesi; "1980 Sonbahar Ortak Bildirisi”, A World To Win, No. 2, Mayıs 1982, s. 51; "Devrimci Enternasyonalist Hareket Deklarasyonu", Mart 1984, s. 14-15; ve ayrıca "Liberation", Hindistan Komünist Partisi/Marksist-Leninist Merkezi Yeniden Yapılanma Komitesi Yayın Organı), No. 11/12, 1980, sayfa 12 ve devamı.

……

s. 104 

Bu konuya kesinlikle Mao Zedung'un çalışmalarının Marksist-Leninist bir değerlendirmesinin sorunu ve gerekliliği olarak yaklaşılmamaktadır. Mao Zedung'un eserlerini Marksizm-Leninizmin gelişmesinde yeni bir aşama olarak görmek, Mao Zedung'a ilişkin değerlendirmenin yerine "Mao Zedung Düşüncesi"ne yönelik tutumu koymak, ayrım çizgisini yerinden kaydırmak ve dağıtmak anlamına gelir. Bu onun çalışmasının gerçekten Marksist-Leninist bir analizini imkansız hale getirmektedir. Deklarasyon’da Mao Zedung'un çalışmalarına eleştirel bir değerlendirme yapma yönünde herhangi bir girişimin izi yoktur. Çin Komünist Partisi’nin olumsuz yönlerinden ve görüşlerinden bahsediliyor. Ancak, Mao'nun yaşamı boyunca Çin'in durumu, Mao'nun bunlardaki rolünü analiz etmeye yönelik herhangi bir girişim yok(*).

3. STALİN YOLDAŞIN SAVUNULMASI SORUNU ÜZERİNE

Devrimci Enternasyonalist Hareket üyeleri için, büyük bir proleter lider olarak Stalin "kılıcını" gerçekten savunmak söz konusu değildir [Mao’nun şu sözlerine göndermede bulunulmaktadır: “Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin 20. Kongresi hakkında birkaç söz söylemek istiyorum. Bence iki "kılıç" vardır: Biri Lenin, diğeri de Stalin. Stalin'in kılıcı artık Ruslar tarafından bir yana atılmıştır.” Mao Zedung, Çin Komünist Partisi Sekizinci Merkez Komitesi İkinci Genel Kurul Toplantısındaki Konuşma (15 Kasım 1956) - ç.n.]. "Deklarasyon"da Stalin’e yöneltilen alışılagelmiş iftiralar tekrar edilmektedir: "Stalin'de oldukça fazla metafizik vardı..."; "teorik olarak sosyalist toplumun içinden yeni bir burjuvazinin ortaya çıkmasını reddetti ..."; "sosyalizmde üretici güçler ile üretim ilişkileri arasında artık bir çelişki olmadığı” sonucuna vardı (s. 17).

Sovyetler Birliği'nde Stalin yönetimindeki proletarya diktatörlüğü deneyimini analiz ederken, Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği ile Kruşçevci revizyonistlerin iktidarı tamamen ele geçirmesinden sonraki dönem arasında net bir sınır çizgisi çizilmemektedir (Deklarasyon, s. 18-21). Burada Stalin döneminde dünya komünist hareketinde ve SBKP(B)'de revizyonist etkilerin, eğilimlerin ve hatalı görüşlerin geliştiğine işaret ediliyor. Aslında Stalin’in “teorik ve politik hataları” bu dönemin “ciddi zayıflıklarının ve eksikliklerinin” sebeplerinden biri, bir parçası haline getiriliyor (s. 17).

Stalin döneminde revizyonist eğilimlerin var olduğunu belirtmenin yanlış olduğunu düşünmüyoruz. Aslında bunların analiz edilmesi gerekmektedir. Ama bunların Stalin’in kendisinden kaynaklandığını söylemek yanlıştır. Aslında o, bu revizyonist sapmaların en şiddetli karşıtıydı ve bunlara karşı mücadelenin başında yer alıyordu. En can alıcı nokta şudur: Stalin'in sağlığında, tüm tezahürleriyle modern revizyonizme karşı mücadele, Marksist-Leninist bir genel çizginin rehberliğinde yürütülmüştür. Tam da bu, en ciddi zorlukların ve sapmaların üstesinden gelmeyi mümkün kıldı. Ancak Stalin'in ölümünden sonra Marksist-Leninist genel çizginin 20. Kongre'nin revizyonist çizgisiyle birlikte revize edilmesinin ardından revizyonizm engelsiz bir şekilde yayılıp, hızla büyüyebildi.

------

(*) Mao Zedung'un değerlendirilmesine ilişkin tutumumuzu "Under the Banner of Marxism-Leninism" dergisinin 3. Sayısında ayrıntılı olarak sunmuştuk, a.g.e., s. 5-30.

……

s. 105 

Stalin'in "SSCB'de Sosyalizmin Ekonomik Sorunları" ve "Dilbilimin Sorunları" kitaplarını ve Stalin liderliğindeki SBKP(B) MK'nin Titocu revizyonizme karşı mücadelesinin belgelerini incelemek, herkesi Stalin'in hem SBKP(B) içinde hem de uluslararası komünist hareket içinde örnek bir mücadele yürüttüğüne ikna etmek için yeterli olmalıdır. Bize göre Kruşçev revizyonizmine karşı mücadelenin en büyük eksikliklerinden biri, Marksist-Leninist güçlerin Stalin'in bu mücadelesini derinlemesine değerlendirmemiş ve bunu tutarlı bir şekilde ileriye taşıyamamış olmalarıdır.

Kruşçevci revizyonistlerin ihanetinin önemini ve sonuçlarını bütünüyle kavramadaki başarısızlık, bu temel soruna "proleter devriminin son birkaç on yıldaki tarihsel deneyiminin teorik yoğunlaşması" ("Bildiri", s. 31) olarak görülen sözde "Mao Zedung Düşüncesi”nin temsil ettiği tarihsel "ilerlemeler" açısından yaklaşılması olgusuyla yakından bağlantılıdır. 

Özetle, aksini iddia eden birkaç söze rağmen, Stalin'in gerçekte dünya proletaryasının büyük bir lideri ve Marksizm-Leninizmin bir klasiği olduğu savunulmuyor. Onun temel öğretileri, Sovyetler Birliği'nde proletarya diktatörlüğünü inşa etme ve sağlamlaştırma ve uluslararası komünist hareketin dev adımlarını ileriye taşıma konusundaki teorisi ve pratiği, modern revizyonistlerin ve onların dalkavuklarının tüm saldırılarına ve iftiralarına karşı saldırgan bir şekilde savunulmamaktadır. Stalin'in önemli öğretilerinin yerine Mao Zedung'unkileri ya da "Mao Zedung Düşüncesi"ni inşa etmek için girişimlerde bulunulmaktadır. Dünya proletaryasının tarihsel deneyimi incelenirken, Stalin yoldaşın eserlerini incelemenin aynı zamanda devrim sorunları üzerinde gerçekten sağlam konumlar alabilmenin belirleyici ön koşullarından biri olduğu fark edilmemektedir.

4. MAO'NUN HAYATTA OLDUĞU SIRADA ÇİN KOMÜNİST PARTİSİ İÇİNDE REVİZYONİZMİN GELİŞMESİNİN YETERSİZ AÇIĞA ÇIKARILMASI

Stalin'i ve onun temel öğretilerini gerçekten savunmamak, 20. Kongre'nin modern revizyonizmin yükselişinde niteliksel bir kırılma noktasını temsil ettiği gerçeğinin bulanıklaştırılması, Mao’nun hayatta olduğu sırada revizyonizmin Çin Komünist Partisi içindeki gelişiminin anlaşılması ve açığa çıkarılmasındaki çabanın yetersizliğiyle sıkı sıkıya bağlıdır.  

"Deklarasyon"da, "Bildiri"den farklı olarak, ÇKP’nin 1963’teki "Polemik" belgelerinde bazı hatalı görüşlerin savunulduğu kabul ediliyor (s. 22). Ancak hatalar arasında belirtilmeyen şey, "Öneri"nin hem barışçıl hem de barışçıl olmayan yola hazırlanma olasılığından bahsetmesidir. Bunun yerine “Öneri”nin silahlı devrimin gerekliliğine net bir yönelim sağladığı vurgulanıyor (s. 22). Endonezya Komünist Partisi'nin bu soruna yönelik eleştirisi gerçekte hâlâ görmezden geliniyor. "Öneri”nin tarım devriminin gerekliliği sorununu da göz ardı ettiği gerçeğinden de bahsedilmiyor.

……

s. 106

Çin Komünist Partisi'nin Mao'nun ölümünden önceki yanlış görüşleri kesinlikle destekleniyor. Bu durum, örnek olarak, şu iki önemli sorunda gösterilebilir:

Burjuvazi bir sınıf olarak komünizme kadar varlığını sürdürüyormuş gibi, sınıf mücadelesinin komünizme kadar burjuvaziye karşı mücadele biçiminde varlığını sürdüreceği propaganda ediliyor. Dolayısıyla, ilgili sosyalist ülkede sosyalist üretim ilişkilerinin kurulmasıyla burjuvazinin bir sınıf olarak komünizme varmadan önce ortadan kaldırıldığı iddiası reddedilmektedir. (Bkz. "Ortak Bildiri", s. 50).

Desteklenen bir diğer yanlış tez ise, Komünist Partinin her zaman "iki çizgi arasındaki mücadelenin arenası" olması gerektiğidir. ("Deklarasyon", s. 28). Elbette Parti içinde ikinci bir yanlış çizgi ortaya çıkabilir, örneğin SBKP(B)'nin içinde ortaya çıkan Troçkist çizgi gibi. Ancak bu hiçbir durumda bir "zorunluluk", bir yasa değildir. Parti içindeki iki çizgi arasındaki mücadele, sürekli devam eden Parti içi mücadelenin belli koşullarda keskinleştirilmiş bir biçimidir. Parti içi mücadele her zaman ve her durumda bu biçimi almak zorunda değildir. Parti içinde yanlış olan ikinci bir çizgiye tolerans gösterilmemeli, [böyle yanlış bir ikinci çizgi ortaya çıkarsa -ç.n.] bir an önce tasfiye edilmelidir.


5. DÜNYA SAVAŞINA KARŞI TUTUM

ABD Devrimci Komünist Partisi için dünya savaşı sorununun ANA SORUN olduğu iyi bilinmektedir. Bu sorunun [onun için -ç.n.] merkezi oluşu, 1980 tarihli "Ortak Bildiri"de ve 1984 "Deklarrasyon"unda da ortaya çıkıyor, ancak bu sorunda DEH'i oluşturan çeşitli örgütler arasındaki mevcut farklılıklar nedeniyle bir dereceye kadar seyretilmiştir(*). “Deklarasyon”da şöyle deniyor:

"Sırasıyla ABD ve SSCB liderliğindeki iki emperyalist güç bloğu arasındaki rekabet, devrim bunu engellemediği sürece savaşa yol açacaktır ve bu rekabet dünya olaylarını büyük ölçüde etkilemektedir." (s. 6)

Devamında şöyle deniliyor:

"Marksist-Leninistler hızla gelişen devrimci olanakları yakalamalı ve kitlelerin devrimci mücadeleyi her cephede yükseltmesine öncülük etmeli" ve "küresel düzeydeki son derece elverişli durumu her ülkede devrim lehine değerlendirmelidirler". ( s. 8).

Bütün bunlar, ABD DKP'nin devrim -ACELE, tercihen 80'lerde- ihtiyacını neredeyse tamamen yaklaşan III. Dünya Savaşı tehlikesiyle temellerinde konusundaki neredeyse histerik ısrarına çok yaklaşmaktadır. 

—---


(*) bkz. örn. Massline, Hindistan Komünist Partisi (Marksist-Leninist) Merkezi Yeniden Yapılanma Komitesi yayın organı, Cilt 10, No. 7, Nisan 1984, s. 2

……

s. 107 

Savaşın devrim yapmak için kullanılabileceğini veya devrimin savaşı önleyebileceğini belirtmek genel olarak doğru olsa da, yukarıdaki mantığın yine de hatalı olduğunu düşünüyoruz. Bu, savaşın mutlaka gelmesi gerektiği, kaçınılmaz olduğu konusunda ısrar eden ve belirli savaşların belirli koşullar altında bir barış hareketiyle önleme, yani geçici olarak erteleme olasılığına hiçbir şekilde izin vermeyen "üç dünya teorisyeleri"nin savaş histerisini çok fazla anımsatıyor. Stalin'in 1952'de söylediği gibi:

"Barışın korunmasına yönelik bir hareket olarak günümüz barış hareketi, eğer başarılı olursa, belirli bir savaşın önlenmesiyle, bu savaşın geçici olarak ertelenmesiyle, belirli bir barışın geçici olarak korunmasıyla, savaşçı bir hükümetin istifasıyla ve onun yerini geçici olarak barışı korumaya hazırlanan bir başkasının almasıyla sonuçlanacaktır. ..."

Aynı zamanda Stalin, emperyalizm yürürlükte kaldığı sürece genel olarak savaşın kaçınılmazlığını yeniden teyit etmiş ve şunları söylemiştir:

"Savaşın kaçınılmazlığını ortadan kaldırmak için emperyalizmi ortadan kaldırmak gerekir."
(Stalin, "SSCB'de Sosyalizmin Ekonomik Sorunları", Pekin 1976, s. 36, 37).

Yalnızca burada propaganda edildiği şekliyle savaşa özel bir yönelim, kitleleri dünya emperyalizmine karşı, kendi ülkelerindeki egemen sınıflara karşı devrimin gerekliliğine derinlemesine hazırlamak için yeterli değildir. Marksist-Leninistler faaliyetlerini savaşın çıkış zamanına bağlı kılamazlar. Onlar, dünya proleter devriminin zaferine mümkün olan en büyük katkıyı sağlamak için görevlerini uzun vadeli olarak belirlemelidirler. Bu görev çerçevesinde ve buna bağlı olarak emperyalist savaşın önlenmesi için ellerinden geleni yapmaları gerekmektedir. Faaliyetini bu kadar kısa vadeli bir perspektife bağlamak, sonunda moral bozukluğuna, mücadeleyi terk etmeye ve teslimiyete yol açacaktır.


6. DİĞER BAZI ELEŞTİRİ NOKTALARI

1. "Üç dünya teorisi"nin temel unsurları "Deklarasyon"da yer bulmaya devam etmektedir. Her ne kadar "süper güç" terimi daha önceki belgelerin aksine kullanılmamış olsa da, dünya savaşı hâlâ yalnızca "ABD ve SSCB liderliğindeki iki emperyalist güç bloğu" arasındaki rekabet bağlamında ele alınmaktadır. ("Deklarasyon", s. 6) "Milletler ve halklar" terimleri de bir arada zikredilmektedir (age., s. 6, 7 ve 9). Bu, "millet" teriminin temsil ettiği sınıf güçlerinin gizlenmesidir ve sömürücü egemen sınıfların çıkarları ile halkın devrimci çıkarlarını bir araya getirmeye çalışmaktır.

2. Ezilen ulusların kendi kaderini tayin hakkı, ayrılma hakkı olarak tanımlanmamıştır. ("Deklarasyon", s. 37) 

3. Komintern'e ve 1945 sonrası dünya komünist hareketine yönelik iftiralar da ihtiyatlı bir biçimde de olsa mevcuttur.

......

s. 108

Burada kullanılan yöntemde yanlış olan şey, söz konusu dönemdeki revizyonist sapmalara yönelik haklı eleştirinin, bu dönemdeki Marksist-Leninistlerin sağ oportünizme karşımücadelesini tam olarak vurgulamadan ve propaganda etmeden basitçe bu dönemin merkezi belgelerine, örneğin VII. Dünya Kongresi'ne atf edilmesidir. (bkz. "Deklarasyon", s. 18).

Sonuç olarak, bu belgenin [DEH’in Deklarasyonu kastedilmektedir - ç.n.] en göze çarpan bir özelliğinin, hiçbir durumda, ima yoluyla dahi olsa, iddia ve değerlendirmelerine ilişkin herhangi bir kanıt ortaya koymaması olduğu söylenebilir. Açıkça görülüyor ki, "körü körüne inanca" bel bağlanmakta ve bu propaganda edilmektedir. Bu ve aynı zamanda kamuoyuna açık tartışmalardan kaçınılması olgusu onun karakteristik özelliğidir.

(Enternasyonal Marxist-Leninist Arşiv tarafından türkçeleştirilmiştir).