12/15/2024

Komünist Platform (Norveç) - Batılılar Suriye'deki “ılımlı” kelle avcılarını alkışlıyor



Jan R. Steinholt, Revolusjon*

11 Aralık 2024

Kasaplar Suriye’nin kadavrasını pay ediyor. Carlos Latuff tarafından çizilmiştir.

Suriye trajedisi İsrail için bir ödül, Direniş Ekseni için ise stratejik bir yenilgidir. Aynı zamanda Rusya için de stratejik bir yenilgidir, Ukrayna'da olası bir barış çözümüyle telafi edilebilecek olsa bile.

Kana susamış cihatçı komutan ve “emir” Ahmed al-Sharaa, daha çok bilinen adıyla Ebu Muhammed el Colani, Suriye'nin yeni devlet başkanı olmaya hazırlanıyor. Suriye'de Esad ailesinin ve Baas Partisi'nin dönemi sona erdi ve Batı, cihatçıların Şam'a girmesini büyük bir coşku ve tezahüratla kutluyor.

Mayıs'ta acımasız emir, Aralık'ta pragmatik ve ılımlı isyancı

El Colani, El Kaide'nin resmi Suriye kolu olarak kurduğu kötü şöhretli Nusra Cephesi'nin isim değiştirmiş hali olan Heyet Tahrir el-Şam’ın (HTŞ) lideridir. Bu olay 2011 yılında, Iraklı El Kaide lideri El Bağdadi'nin doğrudan emriyle, sözde Arap Baharı Şam'a ulaştığında, Bağdadi'nin Irak Şam İslam Devleti'ni (IŞİD) ilan etmesinden iki yıl önce gerçekleşti. Colani o kadar kana bulandı ki 2017'de ABD Colani’nin nerede olduğuna dair bilgi için 10 milyon dolar ödül koydu.

Aranan kafa kesiciden ılımlı kurtarıcıya dönüşüm

Artık bunun bir önemi yok. Neredeyse tüm Batı medyasına ve devlet başkanlarına göre birdenbire bir kahraman ve kurtarıcı haline geldi. Seçilmiş Başkan Donald Trump kısmi bir istisna. X'te (eski adıyla Twitter) “Unutmayın, tüm bu insanlar binalarımıza uçak göndermek istiyor” yorumunu yaptı.

Kötüden çok daha kötüye

Medyada çizilen anlatı, şu anda Moskova'ya sığınmış bulunan Beşar Esad'ın Suriye'yi ekonomik olarak yerle bir eden bir canavar olduğu yönünde. Halkı açlığa mahkum eden Batı yaptırımlarından ve kuzeydoğudaki ABD işgalcilerinin ülkenin petrol kaynaklarını ele geçirip çaldıklarından hiç söz edilmiyor.

Batı'nın ve İsrail'in yeni hamisi, Nusra Cephesi'nin eski lideri HTŞ komutanı Colani ile kıyaslandığında Esad ailesi pazar okulu öğretmenleri gibi görünüyor. [HTŞ çatısı altında bir araya gelen -ç.n.] 37 farklı silahlı grup, siyasi muhaliflerin, Hıristiyanlar, Aleviler ve diğer dini azınlıkların ve birbirlerinin kafalarını kesmeye başladığında, milyonlarca Suriyelinin eski yozlaşmış rejimi bile özleyebilecekleri düşünülemeyecek bir şey değildir.

Baba-oğul Hafız ve Beşar Esad onlarca yıl boyunca baskıcı bir rejimi yönettiler. Ayrıca, Suriye laikti (Esad ailesi Alevi dini azınlığa mensuptu) ve Baas Partisi'nin Suriye'si nesiller boyunca bir dizi Filistinli direniş örgütü için nispeten güvenli bir sığınak oldu. Rejimin baskısı genel olarak örgütlü muhalefeti kapsamakla birlikte öncelikli olarak İslamcı ve mezhepçi hareketlere yönelmiştir.

Esad tuzağa düştü

13 yıldır İsrail ve Katar tarafından finanse edilen terörist gruplara karşı verilen savunma mücadelesi, Esad'ın iki cepheli bir savaş başlatmasını etkili bir şekilde engelledi. Suriye, Siyonist devlete topyekûn savaşa girmek için bir bahane vermekten korktuğu için, İsrail'in Suriye topraklarına yönelik düzenli füze ve hava saldırılarına yıllarca karşılık vermeden katlandı. Eğer Suriye düşmana askeri olarak karşı koyacak cesarete ve kapasiteye sahip olsaydı, Suriye, Filistin ve Lübnan'daki durum farklı olabilirdi. Şu andakinden daha kötü veya daha iyi olabilirdi. Hangisi olurdu asla bilemeyeceğiz.

Suriye, Türkiye, İran ve Rusya arasındaki Astana görüşmelerinin ardındaki fikir, Türkiye'nin İdlib'deki HTŞ çetelerini kontrol altında tutacağı ve böylece Esad'ın güvenliğini sağlayacağı şeklindeydi. Suudi Arabistan ve diğer Arap devletleri Suriye'yi 2023'te yeniden birliğe dahil ettiklerinde Esad'ın bir tuzağa düşürüldüğüne işaret eden birçok gösterge var. Şam rejimi bu diplomatik yumuşamanın Körfez ülkelerinin İslamcı uzantılarının Suriye'de iktidarı devirmeye yönelik yeni girişimlerine karşı bir sigorta poliçesi olduğuna inanıyordu. Bu nedenle İran ve Rusya'nın askeri desteğini sonuna kadar reddettiği söyleniyor. Ve bir noktadan sonra geri dönmek için iş işten geçmişti. 

Rus yenilgisi

29 Kasım gibi geç bir tarihte Ruslar Esad'ı, belki de Tartus'taki deniz üssü ve Hmeymim'deki hava üssünü güvence altına almanın bir parçası olarak, sözümona daha “meşru” isyancı gruplarla müzakere etmeye ikna etmeye çalıştı ancak Esad bunu reddetti. Rusya'nın Lazkiye vilayetindeki üslerin akıbeti konusunda yeni rejimle anlaşmaya vardığı ve diplomatik söylemini değiştirdiği bildiriliyor.

Üsler 1971'den bu yana Rusya'nın ve eski Sovyetler Birliği'nin bölgedeki tek doğrudan askeri dayanağı konumundaydı. Bunları kaybetmek Rusya için önemli bir yenilgi olacaktır. Ancak Rusya için BRICS ittifakının geleceği gibi daha da önemli şeyler söz konusu. Rusya’nın ortak devlet olarak gördüğü Türkiye, BRICS devletleri olan Rusya, Çin ve İran ile doğrudan bir çarpışmaya girme rotasında. ABD ve NATO'nun diğer uzantıları olan Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri de BRICS üyesi. 

Suudi Arabistan çuvallamazsa, eski Türk-Amerikan rüyası olan Katar'dan Türkiye'ye Suriye toprakları üzerinden bir petrol ve doğalgaz boru hattının önü açılmış olacak. Bu hat hem İran hem de Rusya'dan gelen petrolün yerini alabilir. Esad bu planlara ayak diredi. Katar da Suriye'deki vekil milislerine daha fazla para ve silah aktararak karşılık verdi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Katar Emiri Al Sani'nin Müslüman Kardeşler aracılığıyla kurulan ilişkiler de dahil olmak üzere çeşitli düzeylerde müttefik oldukları unutulmamalıdır.

Ukrayna için pazarlık

Bazı kaynaklar Vladimir Putin ile Washington'daki yeni Trump yönetimi arasında gizlice bir anlaşma yapıldığına inanıyor. Kısaca, Trump'ın Ukrayna'nın Rusya'nın taleplerini büyük ölçüde karşılayan bir barış anlaşmasına girmesini sağlaması karşılığında Rusya'nın ABD'nin Orta Doğu'da istediğini yapmasına izin vereceği (İran muhtemelen önemli bir istisna olmak kaydıyla) söyleniyor.

Söylentiler, Trump'ın sosyal medyada yaptığı ve müstakbel ABD başkanının Ukrayna'da ateşkes çağrısında bulunduğu ve gönülsüz Volodimir Zelenski'nin ağzından Ukrayna'nın zayıflamış bir Rusya ile barış anlaşması yapmak istediğini söylediği bazı açıklamalarla destekleniyor.

Batılı ve Norveçli siyasetçiler ve “uzmanlar” sinyalleri aldılar ve şimdi söylemlerini buna göre uyarlıyorlar. Dışişleri Bakanı Espen Barth Eide, son iki yıldır duymaya alıştığımız zorunlu savaş çığlıklarının aksine, “barış çözümü” ve “Ukrayna” gibi kelimeleri aynı paragraf içinde kullanmaya başladı. Oysa aynı Eide'nin “Rusya ve Ukrayna arasında bir uzlaşma istemiyoruz” demesinin üzerinden sadece iki ay geçti. Barış anlaşması [Rusya’ya verilmesi düşünülen -ç.n.] bir ödündür.

Filistin için bir geriye gidiş

“Suriye'de yaşananlar Lübnan'daki Hizbullah ve özellikle de Filistin direnişi için ciddi bir geriye gidiştir. Suriye, İran'dan Lübnan'a silah sevkiyatı için çok önemli bir geçiş güzergahı olmuştur.

İdlib'den başlayan yıldırım harekâtı Türkiye, İsrail ve ABD ile yakın işbirliği içinde gerçekleşti. İsrail'in aylardır Suriye hedeflerini her gün bombalaması ve Türkiye'nin baskısı şeklindeki başlangıç, Suriye'de bir tür güç paylaşımına yönelik Türk-Siyonist planına tanıklık etmektedir. Her ne kadar Pentagon ve CIA, Suriyeli, Türkmen ve Kürt milislerden oluşan kendi savaşçı gruplarını beslese de, bu Türk-Siyonist planı ABD tarafından da desteklenmektedir. Türkiye ve ABD, terör örgütlerinin boşluğu doldurmasını önlemek için Suriye içinde “kendi” himaye ettikleri güçler lehine bombalama ve topçu saldırıları gerçekleştiriyor!

Kökleri El Kaide'ye dayanan “İslamcılar” hakkında komik olan şey, Siyonist İsrail devletiyle hiçbir anlaşmazlıklarının olmamasıdır. Aksine onlar için İsrail; Şii ağırlıklı “Direniş Ekseni”ne, özellikle de İran, Hizbullah, Irak'taki Şii milisler ve Gazze'deki Sünni Hamas'a karşı mücadelede bir müttefik ve dosttur.

İsrail doğuya doğru genişliyor

“Kurtarıcılar” Şam'ı alır almaz İsrail, her zamanki gibi bütün uluslararası hukuku ihlal ederek Golan Tepelerindeki tampon bölgeyi işgal etti. Şam'ın “kurtarılmasından” bu yana İsrail, HTŞ, SMO ve ÖSO terör gruplarının en ufak bir tepkisiyle karşılaşmadan Suriye'de yüzlerce hedefi vurdu. İsrail medyası hava saldırılarını, ülkenin hava kuvvetlerinin tüm tarihi boyunca gerçekleştirdiği en büyük saldırılar olarak tanımlıyor. Bu da bir şey ifade ediyor. Donanma da füze saldırılarına katıldı ve Suriye'nin deniz kuvvetlerini imha etti. Saldırıların bahanesi silah stoklarının “yanlış ellere” geçmesini önlemek. İsrail'in “isyancılara” yaptığı silah ve teçhizat sevkiyatının izlerini silme çabası içinde olması da bir o kadar muhtemeldir. İsrail güçlerinin Suriye başkentinin birkaç mil batısına kadar ilerlediğine dair çeşitli haberler gelmektedir. Norveçli BM elçisi Geir O. Pedersen'in İsrail'e saldırıları durdurması için yaptığı çağrılar şu ana kadar karşılık bulmadı.

Suriyeliler zararına gerçekleştirilecek Büyük İsrail

İslamcıların Şam'ı ele geçirmesinden iki gün sonra İsrail'in uluslararası alanda yargılanmak üzere aranan kişi durumundaki Başbakanı Benjamin Netanyahu 99 gün aradan sonra ilk basın toplantısını düzenledi.

Netanyahu, “Söz verdiğim gibi Orta Doğu'nun çehresini değiştiriyoruz” dedi. İsrail Devleti onlarca yıldır görülmedik şekilde bölgemizdeki bir güç olarak konumunu sağlamlaştırıyor.” “Kim bizimle işbirliği yaparsa büyük kazançlar elde eder. Kim bize saldırırsa büyük kayıplar yaşar” dedi ve hem İsrail'in hem de Suriyelilerin yararına olacak farklı bir Suriye görmek istediğini sözlerine ekledi.

Bu mesajdan, Büyük İsrail'in Suriyeliler zararına gerçekleştirileceği sonucunu rahatlıkla çıkarabiliriz. Ya Şam'ın önde gelenleri İsrail'in dediğini yapacak ya da İsrail, ABD ve NATO'dan, iktidara getirdikleri teröristlere karşı yeni bir “terörle savaş” bekleyeceğiz.

* Revolusjon, Norveç'te faaliyet yürüten Komünist Platform-Marksist-Leninistler örgütünün yayın organıdır. 
kaynak: https://www.revolusjon.no/globalt/midtosten/vestlig-jubel-for-moderate-hodekappere-i-syria
çeviri: Enternasyonal Marksist-Leninist Arşiv


Not: Bu belgede dile getirilen bazı görüşler Enternasyonal Marksist-Leninist Arşiv'in görüşleriyle örtüşmeyebilir. Bilgilendirme amacıyla Türkçeleştirilmiştir. Saptadığınız çeviri hatalarını veya belgenin içeriğiyle ilgili eleştirilerinizi imlarchive1917@gmail.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.

Western cheers for “moderate” headhunters in Syria

By: Jan R. Steinholt, Revolusjon!

December 11, 2024

The butchers distribute the Syrian carcass. Illustration by Carlos Latuff.

The Syrian tragedy is a trophy for Israel and a strategic defeat for the Axis of Resistance. It is also a strategic defeat for Russia, albeit with a possible peace solution in Ukraine as compensation.

The bloodthirsty jihadist commander and “emir” Ahmed al-Sharaa, better known as Abu Mohammad al-Jolani, is poised to become Syria's new head of state. The era of the Assad family and the Ba'ath Party in Syria is over, and the West is celebrating the jihadists' march into Damascus with fanfare and cheers.

Brutal ruler in May, pragmatic and moderate rebel in December

Al-Jolani is the leader of Hay'at Tahrir al-Sham (HTS), a name change for the notorious Nusra Front he built up as al-Qaeda's official Syrian branch. This happened in 2011, on the direct orders of Iraqi al-Qaeda leader al-Baghdadi, when the so-called Arab Spring reached Damascus, two years before Baghdadi declared the Islamic State of Iraq and the Levant (ISIL). Jolani is so soaked in blood that in 2017, the US offered a $10 million reward for information about his whereabouts.

Transformed from wanted beheader to moderate liberator

Now it doesn't matter. He has suddenly become a hero and a liberator, according to almost all Western media and heads of state. President-elect Donald Trump is a partial exception. “Remember, all these people want to send planes into our buildings,” he commented on X (formerly Twitter).

From bad to much worse

The narrative painted in the media is that Bashar al-Assad, now in Russian asylum in Moscow, was a monster who ran Syria into the ground economically. They fail to mention the Western sanctions that have starved the population; and they do not mention that the American occupiers in the northeast have seized and stolen the country's oil resources.

Compared to the West's and Israel's new protégé, HTS commander Jolani with a past as leader of the Nusra Front, the Assad family seems like Sunday school teachers. When the 37 different militias start chopping off the heads of political opponents and religious minorities such as Christians and Alawites, as well as each other, it is not inconceivable that millions of Syrians will miss the corrupt regime that was.

Father and son Hafez and Bashar al-Assad ruled a repressive regime for many decades. Yet Syria was secular (the Assad family belonged to the Alawite religious minority), and the Ba'ath Party's Syria has for generations been a relatively safe haven for a number of Palestinian resistance organizations. The regime's repression has encompassed organized opposition in general, while has primarily targeted Islamist and sectarian movements.

Assad fell into the trap

The 13-year defense campaign against Israel- and Qatar-funded terrorist groups has effectively prevented Assad from launching a two-front war. For several years, Syria has put up with regular Israeli missile and air strikes against Syrian territory without responding to the attacks - for fear of giving the Zionist state a pretext to go to all-out war. If Syria had had the courage and ability to defy the enemy militarily, the situation in Syria, Palestine and Lebanon might have been different. Either for the worse or for the better. We will never know.

The idea behind the Astana negotiations between Syria, Turkey, Iran and Russia was that Turkey would keep a lid on the HTS gang in Idlib and thereby reassure Assad. There are several indications that Assad was tricked into a trap when Saudi Arabia and other Arab states brought Syria back into the fold in 2023. The regime in Damascus believed that the diplomatic thaw would protect against Gulf states Islamist offshoots attempting to topple itself. That's why he is said to have refused military support from Iran and Russia until the very end. And then it was too late.

Russian defeat

As late as November 29, the Russians tried to persuade Assad to negotiate with the more “legitimate” rebel groups, perhaps as part of securing the naval base in Tartus and the air base in Hmeimim, but Assad said no. Russia is said to have reached an agreement with the new regime on the fate of the bases in Latakia province and has changed its diplomatic rhetoric.

Since 1971, the bases have been Russia's and the former Soviet Union's only direct military foothold in the region. Losing them would be a significant Russian defeat. But even greater things are at stake for Russia, such as the future of the BRICS alliance. Its partner state Turkey is on a direct collision course with the BRICS states of Russia, China and Iran. Other extended arms of the US and NATO are BRICS members Egypt and the United Arab Emirates.

If Saudi Arabia doesn't screw up, the way is now open for the old Turkish-American dream of an oil and gas pipeline from Qatar to Turkey through Syrian territory. It could replace petroleum from both Iran and Russia. Assad put his foot down on these plans. Qatar responded by funneling even more money and weapons to its proxy militias in Syria. It should not be forgotten that President Tayyip Erdoğan and Al Thani, the Emir of Qatar, are allies on several levels - including through the Muslim Brotherhood.

Bartering for Ukraine

Several sources believe that a deal has been secretly struck between Vladimir Putin and the incoming Trump administration in Washington. The short version is that Russia will let the US act freely in the Middle East - Iran being a notable exception - in return for Trump ensuring that Ukraine enters into a peace agreement that largely meets Russian demands.

The rumors are supported by several statements from Trump on social media, in which the future US president calls for a ceasefire in Ukraine and puts words in the mouth of the reluctant Volodymyr Zelensky that Ukraine wants a peace agreement with a weakened Russia.

Western and Norwegian politicians and “experts” have picked up on the signals and are adapting their language accordingly. Foreign Minister Espen Barth Eide has started using words like “peace solution” and “Ukraine” in the same breath, in contrast to the obligatory war cries we've become so used to hearing over the past two years. Just two months ago, Eide stated that “we don't want a compromise between Russia and Ukraine”. A peace agreement is a compromise.

Setback for Palestine

“What has happened in Syria is a serious setback for Hezbollah in Lebanon, and not least for the Palestinian resistance. Syria has been a crucial transit route for arms supplies from Iran to Lebanon.

The lightning offensive from Idlib took place in close cooperation with Turkey, Israel and the USA. The prelude, in the form of daily Israeli bombing of Syrian targets for months and pressure from Turkey, indicates to a Turkish-Zionist plan for a form of power sharing in Syria. This is backed by the US, although the Pentagon and the CIA each supply their own warring factions in the flora of Syrian, Turkmen and Kurdish militias. Turkey and the US carry out bombing and artillery attacks inside Syria in favor of “their” respective protégés, officially to prevent terrorist organizations from filling the vacuum!

Ironically, the “Islamists” with roots in al-Qaeda is that they have no differences with the Zionist state of Israel. On the contrary, for them Israel is an ally and friend in the fight against the Shia-dominated so-called resistance axis, in particular Iran, Hezbollah, Shia militias in Iraq and Sunni-oriented Hamas in Gaza.

Israel expands eastwards

As soon as the “liberators” had taken Damascus, Israel occupied the buffer zone on the Golan Heights, as usual in violation of all international law. Since the “liberation” of Damascus, Israel has attacked hundreds of targets in Syria, without the terrorist groups HTS, SNA and SFA protesting in the slightest. Israeli media describe the air strikes as the largest the country's air force has carried out in its entire history. This must mean something. The navy has also participated in missile attacks, sinking the Syrian navy. The pretext for the attacks is to prevent weapons stockpiles from falling into the “wrong hands”. It is just as likely that the aim is to erase traces of Israeli deliveries of weapons and equipment to the “rebels”. Several reports suggest that Israeli forces have advanced to a few miles west of the Syrian capital. Calls from the Norwegian UN envoy Geir O. Pedersen for Israel to stop the attacks have so far fallen on deaf ears.

Greater Israel to be realized at the expense of the Syrians

Two days after the Islamists captured Damascus, Israel's internationally sought-after Prime Minister Benjamin Netanyahu held his first press conference in 99 days.

“We are transforming the face of the Middle East, as I promised,” Netanyahu said. “The State of Israel is establishing its status as a power in our region, as it has not been for decades.” “Whoever cooperates with us reaps great benefits. Whoever attacks us loses greatly,” he said, adding that he wants to see a different Syria, for the benefit of both Israel and Syrians, reports Times of Israel.

From this message, we can easily conclude that Greater Israel will be realized at the expense of the Syrians. Either the headhunters in Damascus comply with Israel's demands, or we can expect a new “war on terror” from Israel, the US and NATO against the same terrorists they helped bring to power.

source: https://www.revolusjon.no/globalt/midtosten/vestlig-jubel-for-moderate-hodekappere-i-syria
translated by International Marxist-Leninist Archive

12/14/2024

Tunus İşçi Partisi'nin Suriye'de Esad rejiminin düşmesi hakkında açıklaması


10 Aralık 2024

Suriye'de Beşar Esad rejiminin düşmesinin ardından:

Suriye halkının, emperyalist güçlere ve Siyonist düşmana karşı özgür, birleşik, demokratik ve adil bir Suriye çerçevesinde kendi kaderini belirlemesini destekliyoruz.

8 Aralık Pazar günü dünya, Türkiye, Amerika ve Siyonizm tarafından desteklenen eli kanlı terörist gruplar olan Heyet Tahrir el-Şam ve Milli Ordu güçlerinin, Siyonist varlık ile Lübnan direnişi arasında ateşkesin imzalandığı gün olan 27 Kasım 2024'te Türkiye'nin Suriye'nin kuzeybatı sınırından Suriye'nin en önemli şehirlerine (Halep, Hama, Humus ve Şam) doğru kapsamlı bir saldırı başlattıktan sonra Şam'a girmesiyle, şafak vakti Suriye rejiminin düştüğü ve Beşar Esad'ın "bilinmeyen bir yere" kaçtığı haberleriyle uyandı:

Saldırı gerçekleştirildi ve şehirlere fazla direniş gösterilmeden birbiri ardına girildi ve ordu her seferinde “yeniden konuşlanma” veya “kan dökülmesinden duyulan endişe” bahanesiyle geri çekilmeye devam etti. Daha sonra, Rusya, İran ve Türkiye arasındaki Doha toplantısında onaylandığı anlaşılan, Beşar Esad'ın terk edildiği ve hükümetine, ordusuna, güvenliğine, parlamentosuna ve rejiminin tüm kurumlarına, Türkiye'nin Rusya'ya bazı hayati çıkarlarının tehlikeye atılmayacağına dair verdiği garantiler karşılığında, iktidarı yeni işgalcilere “barışçıl” bir şekilde devretmesi için yeşil ışık yakıldığı önceden yapılan anlaşmaların sözkonussu olduğu doğrulandı.

Tunus İşçi Partisi, yarım yüzyılı aşkın bir süredir Esad ailesi rejimi altında en büyük adaletsizliklere maruz kalan Suriye halkına desteğini yenilerken ve onların haklı ve meşru demokratik özlemlerine olan zaferini ifade ederken, Suriye halkını işgalcileri uyarmaya çağırır:

- Suriye halkını yeni işgalcilere karşı dikkatli olmaya çağırır çünkü onlar kurtarıcı değil, sömürgeci güçlerin, Siyonist varlığın ve Erdoğan Türkiye'sinin hizmetkârlarıdır ve Suriye'nin birliğini parçalamayı, Suriye'de ve bölgede nüfuz alanlarını paylaşmayı, özellikle de direnişi yenmeyi ve Filistin davasını gömmeyi amaçlayan projelerinin hizmetkârlarıdır. Kurtuluşa ulaşmak için Esad ailesinin despot rejiminden kurtulmak yeterli değildir, ancak Suriye'nin yeni işgalcilerin elinde bir öncekinden daha iğrenç olabilecek yeni bir despot rejimin pençesine düşmemesi için onun yerine kimin geçeceğini göz önünde bulundurmak gerekir.

- Kardeş Suriye halkını ve partiler, örgütler ve sendikalar da dahil olmak üzere demokratik güçlerini, özgürlük, demokrasi ve sosyal adaleti sağlayan, tüm işgalcileri Suriye'den kovarak, ABD, Türk ve Rus askeri üslerini Suriye'den söküp atarak, işgal altındaki Suriye topraklarının özgürleştirilmesine bağlı kalarak, terörist grupların Şam'a gelişinden bu yana genişleyen Siyonist saldırganlığı yenerek, Filistin davasını zafere eriştirecek, Filistin ve Lübnan'daki direnişi destekleyerek ve kucaklayarak ulusal egemenliği yücelten bir ulusal kurtuluş programı etrafında toplanmaya çağırır; ayrıca Suriye'nin bir kriz durumunda olduğuna dair inancını bir kez daha teyit eder.

- Suriye'nin zorbalığa ve diktatörlüğe son veren, tam ve etkin vatandaşlık çerçevesinde özgürlük ve eşitliğe giden yolu açan, yüzyıllardır sömürgeciliğin ve bölge rejimlerinin elinde bir şantaj kartı olan Kürt sorununa demokratik bir çözümü garanti eden bir rejime ihtiyacı olduğuna dair inancını teyit eder.

- Bölgedeki tüm özgürlük ve ilerleme güçlerini, Suriye'de yaşananların ülkelerimiz ve halklarımız üzerindeki yansımalarının ciddiyetinin farkına varmaya, bu kritik anda Suriye halkının yanında sağlam bir şekilde durmaya ve dar hesaplardan kaçınmaya çağırır. Türkiye'deki devrimci ve ilerici güçlere, Erdoğan'ın yayılmacı emellerine karşı çıkmaları ve Suriye'yi terk etmesi, topraklarının egemenliğine saygı göstermesi, terörist grupları desteklemeyi ve gaspçı ve faşist Siyonist varlıkla işbirliği yapmayı bırakması için baskı yapmaları çağrısında bulunur.

- Arap halklarını ve onların devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerini, mevcut durumun Filistin halkı, davası ve direnişi ile Lübnan halkı ve direnişi için taşıdığı tehlikenin farkına varmaya çağırır. Yaşanan tüm komplo, darbeler ve saldırılar, “Yüzyılın Anlaşması” ve Trump'ın “İbrahim Anlaşmaları” çerçevesinde gaspçı varlıkla normalleşmeye dayalı “yeni bir dönem” açmak için gömülmek ve sona erdirilmek istenen Filistin meselesine odaklanmaktadır.

- Arap halklarını Esad ailesinin zalim rejiminin yıkılmasından büyük bir ders çıkarmaya çağırır. Tiranlar vatanlar inşa etmez ya da halkları ilerletmez, aksine onları parçalara ayırır, yok eder, aşağılar, geri kalmışlığa mahkum eder ve yabancı sömürgeci güçlerin içlerine sızmasına ve onlara hükmetmesine olanak tanıyan zayıflıklar bulaştırır. Arap halkları şimdi ve burada kaderlerini kendi ellerine almaya ve sağlam demokratik ve halkçı temeller üzerinde kurtuluş ve birliklerini gerçekleştirme yolunda ilerlemeye çağrılmaktadır. Halklarımız özgürlüğü, bağımsızlığı, demokrasiyi, ilerlemeyi ve sosyal adaleti hak etmektedir; bu hakları kazanacak olan ancak onların kendileridir ve bunlar yabancı güçler ya da onların içerideki vekilleri tarafından verilemez.

- Arap bölgemizdeki, özellikle de Körfez'deki sömürü ve ihanet rejimlerinin sahip olduğu görünürdeki istikrarın, dünyanın en geri kalmış, acımasız, zalim ve bireylerin, kadınların ve azınlıkların haklarını ihlal eden bu rejimlerin siyasi, ekonomik, sosyal veya kültürel sağlamlığının değil, geçici koşulların bir sonucu olduğunu, ancak bugün sömürü ve ihanetlerinden, bol fonlarından ve dış korumalarından ve aynı zamanda toplumlarındaki gecikmiş siyasi uyanışlarını yaşadıklarını ve bunun uzun sürmeyeceğini teyit etmektedir. Er ya da geç, kurtuluş rüzgarları onları ve onların sömürgeci ve Siyonist koruyucularını savurup atacaktır.

- Emperyalizme, sömürgeciliğe ve siyonizme düşman olan dünyadaki tüm devrimci ve ilerici demokratik güçleri Suriye halkının yanında durmaya ve ulusal, demokratik ve halkçı bir rejim inşa etme ve tüm yabancı güçleri, orduları, paralı askerleri ve askeri üsleri topraklarından kovma hayallerini gerçekleştirmeleri için onları desteklemeye çağırır. Ayrıca onları, ABD emperyalizmi tarafından sürekli olarak körüklenen bölgedeki gerilimlerin bir sonucu olarak dünya barışına yönelik yıkıcı bir küresel savaş tehdidinin farkında olmaya çağırır.

- Ayrıca Tunus halkını ve ilerici güçlerini, Suriye'de ve tüm bölgede yaşananların siyasi ve güvenlik yansımalarına karşı daha uyanık ve hazırlıklı olmaya çağırır ki bu da kardeş Suriye halkını desteklemeyi, Filistin davasını destekleme çabalarını iki katına çıkarmayı, böylece düşman kampın Filistin halkını davasını tamamen tasfiye etmek için yalıtamamasını ve Suriye'deki otoriter rejimin, sahte seçimlerdeki yüzde 90'lık orana ve baskı aygıtının büyüklüğüne rağmen gerçek halk desteğinden yoksun olduğu için birkaç gün içinde çöktüğü deneyiminden dersler çıkarmayı gerektirir.

İşçi Partisi (Tunus), 10 Aralık 2024

kaynak: https://www.facebook.com/Parti.Travailleurs/posts/pfbid032d4vhQxnMqwJQY18FfA5czPg6sSbmBpJf8Rj4cCTUKFgtZke4zSJiTbHU5AxyGG9l
çeviri: Enternasyonal Marksist-Leninist Arşiv

Not: Bu belgede dile getirilen bazı görüşler Enternasyonal Marksist-Leninist Arşiv'in görüşleriyle uyuşmayabilir. Bilgilendirme amacıyla Türkçeleştirilmiştir. Saptadığınız çeviri hatalarını veya belgenin içeriğiyle ilgili eleştirilerinizi imlarchive1917@gmail.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.

12/13/2024

Suriye Komünist Partisi (Siyasi Büro)'nun Açıklaması


12 Aralık 2024

Suriye diktatörlüğünün 8 Aralık 2024'te yıkılması, muhalif siyasi partilerin, muhalif silahlı grupların ve diktatörlüğe karşı elleriyle, dilleriyle ve kalpleriyle mücadele veren tüm Suriyelilerin yarım asırlık mücadelesinin sonucudur.

Bu gün, Suriye tarihinde yeni bir sayfa açıldı ve ülkemizi diktatörlük aşamasından demokrasi aşamasına taşıyacak bir geçiş aşamasına girmek için, hiç kimseyi dışlamadan ve çoğunluk ve azınlık ilkesine göre herkesin bu sayfanın yazılmasına katılması gerekiyor ve bu da tüm siyasi, askeri ve sosyal güçlerin katıldığı bir anlaşmayı, uluslararası kararların ruhuna uygun olarak geçiş aşamasının özelliklerini ve süresini çizmeyi, partiler, gruplar ve bireyler için siyasi özgürlükler ve medya özgürlüğü de dahil olmak üzere bu aşamanın çalışma ortamını ve gidişatını tanımlamayı ve bu aşamanın yol haritasını uzlaşmayla hazırlanan ve ardından temelinde seçimlerin yapıldığı bir anayasa ile çizmeyi gerektiriyor.

Bir partinin iktidarıyla başlayıp bir kişinin iktidarıyla devam eden acı bir diktatörlük deneyiminden çıkan ülkemiz, bu deneyimi tekrarlama lüksüne sahip değildir. 8 Mart 1963'ten sonra Suriye'de ya da 1979'da İran'da İslamcıların, liberallerin, komünistlerin, Kürtlerin, Arapların ve Azerilerin katıldığı Şah rejimini deviren devrimden sonra Humeyni ve İslamcıların iktidarı tekellerine almalarında olduğu gibi, 8 Aralık 2024'ten sonra da hiçbir siyasi hareket, parti, kişi, milliyet, din ya da mezhep iktidarı tekeline alamaz ve diğerlerini dışlayamaz.

Çok yaşasın Suriye halkı...

12 Aralık 2024, Şam

kaynak: https://scppb.org/2024/12/12
çeviri: Enternasyonal Marksist-Leninist Arşiv

Not: Bu belgede dile getirilen bazı görüşler Enternasyonal Marksist-Leninist Arşiv'in görüşleriyle örtüşmeyebilir. Bilgilendirme amacıyla Türkçeleştirilmiştir. Saptadığınız çeviri hatalarını veya belgenin içeriğiyle ilgili eleştirilerinizi imlarchive1917@gmail.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.

Suriye Komünist Eylem Partisi Yurtdışı Örgütü'nün Güncel Durum Üzerine Bildirgesi


11 Aralık 2024

Suriye halkının özgürlük ve hakları için süregelen mücadelelerin kaçınılmaz bir sonucu olarak, diktatörün bugün Şam’dan kaçtığı haberini almaktan büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Bu mücadelelerde, değerli hayatlar feda edildi; direnişçiler ve aileleri büyük bedeller ödediler. Ancak, rejimin devrilmesi yalnızca yolun yarısıdır; diğer ve daha önemli olan kısmı ise tüm Suriye toprakları üzerinde, Golan Tepeleri dâhil olmak üzere, demokratik bir ulusal devletin inşasıdır.

Komünist Eylem Partisi olarak, sivil barışı korumak amacıyla alınan önlemleri büyük takdirle karşılıyor, eski rejimin tutuklama merkezlerinin açılması ve tutukluların serbest bırakılmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Ancak bu başarıya, sürekli ve özverili bir çalışma ile devam edilmesinin gerekliliğini vurguluyoruz. Tüm ulusal ve demokratik güçleri, Suriye halkının ve temsilcilerinin tüm kesimlerini kapsayan kapsamlı bir ulusal konferans düzenlemeye çağırıyoruz. Bu konferansın amacı, geçiş süreci için net ve uygulanabilir bir vizyon hazırlamak olmalıdır. Bu süreçte, Suriye halkı olarak bir arada durmalıyız ve ulusal egemenlik, halkın iradesinden doğmalı, dış müdahale olmamalıdır.

Diktatörün ve sembollerinin düşmesi, diktatörlüğün kendisinin düşmesi anlamına gelmemektedir; yıllarca süren despotluk ve baskı ile şekillenmiş mevcut yapı, halkın tüm güçlerinin karar almada yer almasını garantileyen gerçek bir demokratik vizyonla karşılanmadığı takdirde, yeni despotlar üretme kapasitesine sahiptir. Bu yüzden, demokratik değerleri güçlendirecek ve despotizmin herhangi bir biçimde geri dönmesini engelleyecek kapsamlı reformlar çağrısında bulunuyoruz.

Ayrıca, tüm toplumsal güçleri yeniden örgütlenmeye, özellikle işçi ve meslek örgütlerinin, merkezi bir rol oynayarak iktidarın barışçıl bir şekilde el değiştirmesini garanti altına almasına çağırıyoruz. Bu kurumların yeniden inşası, adil bir demokrasiye ulaşmak ve despotluk yıllarında en büyük yükü taşıyan sosyal gruplara fırsatlar sunmak açısından olmazsa olmaz bir adımdır.

Bu bağlamda, despotizm ve tek parti egemenliği projelerine karşı uyarıyoruz; bu tür projeler, Suriye halkının devirdiği, çürümüş yönetimle aynı sonucu doğuracaktır. Tüm siyasi ve toplumsal güçlerin yer alacağı bir Ulusal Meclis’in kurulmasını, bu Meclis’in, Suriye halkının beklentilerini yansıtan yeni bir anayasa hazırlamasını, bunun da demokratik bir seçim süreciyle gerçekleşmesini talep ediyoruz. Seçim sandığı, gelecekteki hükümetin oluşumunda son karar ve belirleyici olmalıdır.

Aynı zamanda, Suriye halkının kaynaklarına yönelik İsrail saldırıları karşısında uluslararası ve Arap dünyasının sessizliğini şiddetle kınıyor ve bu görmezden gelmenin açıklanamaz olduğunu ifade ediyoruz. Mevcut fiili yönetim de, Şam’a kadar ulaşan bu saldırı ve işgale karşı herhangi bir açıklama yapmamıştır, bu da bu saldırılara karşı birleşmiş bir ulusal duruş sergilememiz gerektiğini ortaya koymaktadır.

Özgür ve demokratik bir Suriye amacımızdır, geleceği inşa etmek ise ortak sorumluluğumuzdur.

Suriye Komünist Eylem Partisi - Yurtdışı Örgütü

kaynak: https://www.facebook.com/photo/?fbid=904907945082478
çeviri: Enternasyonal Marksist-Leninist Arşiv

Not: Bu belgede dile getirilen bazı görüşler Enternasyonal Marksist-Leninist Arşiv'in görüşleriyle örtüşmeyebilir. Bilgilendirme amacıyla Türkçeleştirilmiştir. Saptadığınız çeviri hatalarını veya belgenin içeriğiyle ilgili eleştirilerinizi imlarchive1917@gmail.com e-posta adresimize iletebilirsiniz.